31 Temmuz 2014 Perşembe

Aziz Nesin Hayatı,sözleri şiirleri ,öykü ve romanları


Aziz Nesin Hayatı,sözleri şiirleri ,öykü ve romanları 







Mehmet Nusret Nesin ya da bilinen adıyla Aziz Nesin (20 Aralık 1915; Heybeliada, Adalar, İstanbul - 6 Temmuz 1995; Alaçatı, Çeşme, İzmir), mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan Türk mizah yazarı.




67.yaş


Benim doğduğum gün
Günler uzamaya başlar
Öyle bir öleceğim ki
Geceler uzamaya başlayacak
Ve öyle bir öleceğim ki
Günlerle gecelerden başka
Hiçkimse öldüğümü anlamayacak




Aziz Nesin, 20 Aralık 1915'te İstanbul Heybeliada'da doğdu. Babası Abdülaziz Bey Giresun'un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden İstanbul'a yerleşti ve bahçıvanlık yaparak geçimini sağladı.



Aziz Nesin, 1924'te İstanbul Süleymaniye'deki adı daha sonra İstanbul 7. İlkokul olarak değiştirilecek olan "Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi'nin 3. sınıfına girdi. İki yıl Darüşşafaka Lisesi'nde okuduktan sonra, 1935'te Kuleli Askeri Lisesi'ni, 1937'de Ankara'da Harp Okulu'nu bitirip asteğmen oldu.





 Son olarak 1939'da Askeri Fen Okulu'nu bitirdi. Bu dönemde bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü’ne devam etti. Bir röportajında ona bu eğitim hayatının ‘Fikri takip’ dedikleri şeyi getirdiğini belirtmiştir.



Nesin Ankara Harp Okulu'nu bitirmesinin ardından asteğmen rütbesiyle orduya katıldı. 1941'den başlayarak II. Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya'da çadırlı ordugâhta görev yaptı.



 1942'de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Taburu Bölük Komutanlığı'na atandı ve bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan'da depremde yıkılmış bir cephaneliğin boşaltılmasıyla görevlendirildi.





 1944'te Ankara'da Harp Okulu'nda açılan ilk tank kursuna katıldı. Aynı yıl Zonguldak'ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla da görevlendirildikten sonra üsteğmen rütbesindeyken “görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı.





Sanat hayatı



1940'lar



 


Askerlikten uzaklaştırılmasının ardından bir süre bakkallık, muhasiplik gibi işler yaptıktan sonra 1945 yılında Sedat Simavi’nin çıkardığı “Yedigün” dergisine girdi; daha sonra Karagöz gazetesinde de yapacağı gibi redaktörlük ve yazarlık yaptı.









Aynı yıllarda profesyonel olarak oyun yazarlığı yaptı ve Tan gazetesinde köşe yazarlığına başladı. 4 Aralık 1946'da bir grup üniversite gencinin Tan gazetesini yakması üzerine, sekiz sayı süren, Cumartesi adlı haftalık magazin dergisini çıkarmaya girişti. Bu dergi denemesi de sonlanınca, Vatan' gazetesinde çalışmaya başladı. Aynı yıl, ilk bağımsız yapıtı olan "Parti Kurmak Parti Vurmak" adlı 16 sayfalık broşürü de yayınlanmıştı.




1946'da Sabahattin Ali ile birlikte Marko Paşa mizah gazetesini çıkardı ve büyük ses getirdi. Dergi dönemin politikacılarını ve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirmeyi bilmiş, tüm baskıların ve defalarca kapatılmasının getirdiği zor koşullara karşın hedeflediği satış rakamlarına ulaşmıştır. Ancak davalar ve suçlamalar dergi yazarlarına epeyi zor dönemler yaşatmıştır




ACININ DUVARI AŞILINCA


Şiire Yorum Yapın Kendisi çatlamadan

Toprağı çatlatamaz tohum

Asmışım sinirini mutsuzluğun

Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum

Acısını artık duyamıyorum

Ki kendim öyle bir acı olmuşum

Nasıl görmezse göz kendini

Kendimi arıyor bulamıyorum.



. Nitekim yeni adlarla sürdürmeye çalıştıkları "Markopaşa" ekolünün hararetle eleştirdiği Amerikan yardımının Türkiye üzerindeki emellerine değindiği henüz yayınlanmamış olan "Nereye Gidiyoruz?" adlı yazısı nedeniyle; 12 Ağustos 1947'de 10 ay ağır hapis ve 3 ay 10 gün de Bursa'da "emniyet-i umumiye nezareti" altında bulundurulma cezasına çarptırıldı.




BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ                                                                          


 Bütün anneler, annelerin en güzeli,

Sen, en güzellerin güzeli.

Onüçünde evlendin,

Onbeşinde beni doğurdun,

Yirmialtı yaşındaydın,

Yaşamadan öldün.

Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.

Bir resmin bile yok bende,

Fotoğraf çektirmek günahtı.

Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.

Elektrik, havagazı, su, soba,

Ve karyola bile yoktu evinde.

Denize giremedin,

Okuma yazma bilmedin.

Güzel gözlerin,

Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.

Yirmialtı yaşındayken

Yaşamadan öldün...

Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...

Böyle gelmiş,

Ama böyle gitmeyecek!







İkinci kitabı Azizname'yi 1948'de çıkardı. Taşlamalardan oluşan bu kitap için İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almadı; ancak 1949 yılında İngiltere Prensesi II. Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı I. Faruk birlikte Ankara'daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açınca 6 ay hapse mahkûm edildi.



1950'ler


1952'de İstanbul'da Levent'te bir dükkân kiraladı ve Oluş Kitabevi'ni açtı; Levent sakinlerine gazete dağıtma işini sürdürmekle beraber, iki küçük çocuğunun geçimini sağlayamayınca, 1953'de Beyoğlu'nda bir ortağıyla "Paradi Fotoğraf Stüdyosu"'nu kurdu.



 1954'te Akbaba dergisinde takma adlarla öyküler yazmaya başladı. Zira edebiyat hayatında iki yüze yakın takma ad kullanmıştır.




AŞK ÜZRE


Şiire Yorum Yapın Sevişirken yılan bile dokunmaz

Tapınmakta aşktan saygın olamaz

Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz

İstiyorsan uzak kalmak ölümden

Hep aşk üzre olmaslısın a caanım

Ki ölüm de sevişirken kıyamaz





1955'de 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul'daki azınlıkların ev ve dükkânlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Demokrat Parti iktidarı olayların bir "kömünist komplosu" olduğunu öne sürerek, aralarında Aziz Nesin'in de olduğu, sol görüşe yakın 100'e yakın kişiyi tutuklattı. Aziz Nesin hiçbir gerekçe olmaksızın 9 ay cezaevinde yattı



Dolmuş”, (1955); “Yeni Gazete” (1957), Akşam (1958), “Tanin” (1960), "Günaydın" (1969), Aydınlık (1993) gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan gülmece öyküleri, röportajlar ve fıkralarla Çağdaş Türk edebiyatının tanınmış ve en verimli kalemlerinden biri durumuna geldi.






BEKLEMEK                                                                                            


 Gözler önünde işte

Gittikçe arınıyorum kendimden

Her giden güzelleşir

Gidiyorum güzelleşmek için

Unutulsun diye çirkinliklerim

Gelecek birisi güzeldir

Gelince güzel değil

Hele gelmişse çirkin

Yaşam, ölüm gelecek diye güzel

Ey güzeller güzeli beklediğim

Kaç saatim, kaç dakikam ya da saniyem

Artık ne gelmek ne de gitmek

Yaşamın en zor yanı beklemek

Hiçbirimiz beklemedik doğmayı,

Doğduğumuzdan beri beklediğimiz

ÖLMEK   




1956'da Kemal Tahir ile birlikte Düşün Yayınevi'ni kurdu. 1958'de “Dolmuş-Karikatür” dergisi ile birleşerek 1963'e dek yayıncılığı tek başına sürdürdü. Bir yandan da Yeni Gazete, Akşam ve Tanin'de günlük köşe yazıları yazdı. 1962'de 42 sayı yaşayacak olan “Zübük” adlı mizah dergisini çıkardı.

1956 yılında İtalya’da (Bordighera'da) yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışması'nda ilk ödül olan Altın Palmiye'yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı öyküsüyle ikinci kez kazandı. İlk ödülünü 1960 yılında devlet hazinesine bağışladı.



Yayınevinin Şubat 1963'te yanması üzerine, yazarlığı tek uğraş edindi. İlk kez 1965 yılında -ancak 50 yaşındayken bu hakkı elde edebilmişti- bir pasaport alabildi. Berlin ve Weimar'daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı'na davetli olarak katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan'a gitti.












1960'lar

Nesin, 1966'da Bulgaristan'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi'yi "Vatani Vazife" adlı öyküsüyle kazandı. 1968'de Milliyet Gazetesi'nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında "Üç Karagöz" oyunuyla birincilik ödülü aldı.


YAŞIYORUM DEMEK

Çok merak ediyorum kendimi

Başıma birşey mi geldi

Öldüm mü kaldım mı

Hiçbir haber yok kendimden



Bu sabah kapımı çaldım

Kapıyı açan kendim

Bir süre kendime baktım

Bu güleç yüz bendim



Oh ne güzel bir sabah

Bugün de yaşıyorum demek

Benden başka yok kimsem

Beni merak edecek.







1969'da Moskova'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında "İnsanlar Uyanıyor" adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü, 1970'de de Türk Dil Kurumu'nun oyun ödülünü "Çiçu" adlı oyunuyla kazandı.


1970'ler


1972’de Nesin Vakfı’nı kurdu. Vakıf’ta, her yıl belirli sayıda alınan kimsesiz ve yoksul çocukların bakım ve eğitimlerini üstlendi. Kitaplarının tüm gelirini vakfa bıraktı.





1976-1980 arasında her yılın edebiyat ürünlerinden seçmelerin bulunduğu "Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı"'nı çıkardı. 1974'de Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin Lotus ödülünü kazanan Nesin, 1975 Lotus ödülünü almak için Filipinler'in başkenti Manila'da yapılan törene katıldı.








SOL EL KONÇERTOSU                                                                                   


Demek yazamadan

Demek okuyamadan

Demek konuşamadan

Hem de ölmeden yaşanabilirmiş

Ama sevmeden yaşanamıyor Üçgülüm



Bir ölüyle bir canlı

Bir bedeni bölüştük

Sağ yanım ölmüş

Sol yanım capcanlı



Demek yazamadan

Demek okuyamadan

Demek konuşamadan

Ama düşünebildiğim için seni yaşıyorum

Yaşayabildiğim için sevmiyorum

Sevdiğim için yaşıyorum





1976'da Bulgaristan'da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı. 1977'de Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçilen Nesin, bu göreve uzun yıllar devam etti.





ŞİİRE TUTUNMAK



Yok başka hiçbir umarın

En granit kayanın en ortasında

Balta girmemiş karanlıklarında kıpırtısız

Ya ölmektir kurtuluşun

Yada şiir tutunmak



O en gergin tele şöyle bir dokun

Son tınıyla tel kopsun

Ayak sesleri duyulsun ölümün

Her yanın her yönün çıkmaz

Nereye baksan yok

Hiç bile herşey sayılır o bulunduğun yerde

Kurtarırsa kurtarır ancak

Yine şiire tutunmak.





1978'de "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülü'nü kazanırken, 1982'de Vietnam'daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova'da kalp hastalığından hastaneye kaldırılan Nesin, "Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi"nde bir ay kalarak tedavi gördü.






1980'ler


1983'te Amerika Birleşik Devletleri'nde Indiana Üniversitesi'nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrılan Nesin, pasaportu 12 Eylül idaresince geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.





SUSARAK



Güneş altında söylenmedik söz yokmuş..

Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi..

Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz..

Bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde..

Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik...

Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde....

Duyuyorsun değilmi suskunluğumu nasıl haykırıyor...

Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim ...

Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde .....





20 Aralık 1984'te Şan Sinema Salonu'nda 70. doğum günü töreni yapıldı. 1984'de Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu. 1985'de Ekin A.Ş'nin kurulması girişiminde bulundu. Aynı yıl, İngiltere'de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi ve TÜYAP'ın düzenlediği "Halkın Seçtiği Yılın Yazarı" ödülünü kazandı.


Nesin, 1989'da "Demokrasi Kurultayı"nın toplanmasında etkin görev aldı ve oluşturulan "Demokrasi İzleme Komitesi"nin iki başkanından biri oldu. Aynı yıl, Sovyet Çocuk Fonu'nun ilk kez verilen "Tolstoy Altın Madalyası"na değer görüldü.





SÖZ



Bilirsiniz sözümde hep durmuşumdur duracağım

Sevgilime sözverdim ben yirmi yıl yaşayacağım

Düşmanlarım sevinmesin yirmi yıl sonra yok diye

Belli değil yirmi yıla ne zaman başlayacağım.





1990'lar ve Sivas Katliamı


19 Mart 1990'da Ankara Sanat Kurumu'nda 75. yaşını kutlayan Nesin, 2 Temmuz 1993'de Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas'a gitti. 37 kişinin yaşamını yitirdiği Madımak Oteli katliamından sağ kurtuldu.






Ölümü ve vasiyeti





 


Yazar, söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı’da, (Sivas Katliamı'nın 2. yıldönümünden 3 gün sonra) 5 Temmuz'u 6 Temmuz'a bağlayan gece sabaha karşı geçirdiği kalp kriziyle hayatını kaybetti.



YAŞIYORUM DEMEK

Çok merak ediyorum kendimi

Başıma birşey mi geldi

Öldüm mü kaldım mı

Hiçbir haber yok kendimden



Bu sabah kapımı çaldım

Kapıyı açan kendim

Bir süre kendime baktım

Bu güleç yüz bendim



Oh ne güzel bir sabah

Bugün de yaşıyorum demek

Benden başka yok kimsem

Beni merak edecek









Cenazesi Çeşme Cumhuriyet Savcısı'nın isteğiyle otopsi yapılmak üzere 6 Temmuz'da İstanbul Çapa Tıp Fakültesi'ne getirildi. 7 Temmuz 1995'de vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalca'daki Nesin Vakfı'nın bahçesine gömüldü.

Ankara Uluslararası Film Festivali çerçevesinde verilen özel ödüllerin arasında "Aziz Nesin Emek Ödülü" verilmektedir.









BAYRAM TEBRİĞİ ( AZİZ NESİN)

1965 senesiydi. İşe gireli henüz iki hafta olmuştu. Bir genel müdürlükte, özel kalem müdürünün yardı...mcısıydım.Bayrama on gün kala, müdürüm hastalandı ve rapor aldı. Ertesi gün, genel müdür, beni odasına çağırdı.


Buyrun efendim.

Tebrik kartları hazır mı evladım?

Hangi tebrik kartları efendim?

Eyvahlar olsun, Şükrü sana söylemedi mi? Bayram geldi, tebrik kartı göndermeli. Şimdiye çoktan postaya vermiş olmamız gerekirdi.

Hiç haberim olmadı efendim

Hemen, hemen hemen ! Yarına istiyorum üç bin adet kartı sabaha kadar yaz ve postaya ver.

Emredersiniz efendim! dedim ve odadan çıktım. Ancak üç bin adet bayram tebrik kartını tek tek nasıl yazacağım? Genel müdür, kartların çini mürekkeple ve güzel bir yazıyla yazılmasını isterdi. Üç bin adet kartın iki bin tanesi makamca kendinden aşağıda olanlara şu şekilde yazacaktım:

Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.

Kalan bin tanesi de, daha üst makamdakilere:

Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim şeklinde yazılacaktı

Hiç vakit geçirmeden masamın başına geçip kolları sıvadım. Önümde davetiyelerden oluşan irili ufaklı pek çok dağ duruyordu. Ben mesaim bitiyor, az sonra çıkar evime giderim derken, sabaha kadar burada kalıp üçbin kartı yazmak zorunda kaldım. Sızlanmanın faydası yok, işe başlayım:

Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.

Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.

5,10,20,50,100,750,875. Yazıyorum yazıyorum bitmiyor! Vakit gece yarısını geçti gitti bana öyle bir sıkıntı bastı ki, tarif edemem.
Yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum.. bitmiyor.


En nihayetinde alt makam kartları bitti. Ama ben de bittim. Şafak sökmek üzereydi. İşi biten kartları masamın üzerinden alıp başka bir yere koydum. Ama önümde hâlâ bin adetlik bir kart yığını durmaktaydı. Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederime başladım..

Durmadan yazıyordum. Göz kapaklarIm öyle ağırlaşmıştı ki, gözlerimi açık tutmam her bir karttan sonra daha da zor bir hale gelmişti. Resmen işkence çekiyordum.
125,279,400, 689 yazdım yazdım yazdım. Bir vakit sonra, artık ben kaleme değil o bana hakim olmaya başladı. Ama hâlâ yazıyordum:


Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.

Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim.

Niyaz ederim başarılı günler sizinle eşinizin bayramını kutlarken...

Kutlarken eşinizin bayramını saygıyla sıhhatli günler diler Niyazi ile beraber ederim...

Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken ayrIca sıhhatle ederim...

Önce bayramınızı eder, sonra eşinizle Niyazi'ye başarılı günler dilerim...

Sizin de eşinizin de Niyazi'nin de bayramını saygıyla eder, sıhhat dilerim..

Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, Niyazi'ye başarılar diler aynı zamanda ederim...

Bayramınıza etmeden önce eşinizi saygıyla kutlar Niyazi'nin gözlerinden öperim...

Sizin de, eşinizin de, Niyazi'nin de, bayramını da, tatilini de, gelmişini de, geçmişini de.. saygıyla ederim...

Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı bir halde kartları yetiştirdim.. Genel müdür bir-ikisine şöyle bir baktı: Aferin dedi. Bitirmen iyi olmuş. Hemen postalayın!

Hemen postaladık.

Üç gün sonra da önce bizim genel müdürü, ardından bendenizi postaladılar..





Eserleri


Öyküleri (Hikayeleri)






































































































 






Etiketler: